Bilinç altı zihnimizde canlandırdığımız mantığa aykırı, gerçeği yansıtmayan sadece hayal mahsulü olan rüyalardır. Vücudun rahatsızlığından, çok yemekten, kötü film seyretmekten doğan karabasan niteliğinde olan rüyalardır. Bunlar da tevil ve tabire değmez.
Rüyada kendini büyük mevki sahibi olarak görmek, boş ve asılsız bir rüya değildir. Bu rüyayı gören kimsenin yükselmeye, ilim öğrenmeye yeteneği var demektir. Eğer bu^ zamanla kuvvetlenir, kendini yetiştirir, kemale ererse Allah’ın izniyle uyanıkken de rüyasında gördükleri gerçek olur. Rüyada gördüklerimizle amel edip olmayanıarzu edip elimizde olmayanlara hayıflanmak yerine elimizde bulunan değerlerin kıymetini bilirsek, gerçek huzuru yakalamış oluruz.
Bir hadis-i şerifte buyurulur ki: “İnsanlar uykudadır ölünce uyanırlar.” Bu hadisten anlaşıldığı gibi dünya hayatında elimizde olan nimetler rüyada gördüğümüz ve olmasını arzu ettiğimiz bazen de imrendiğimiz nimetler gibidir, ta ki gözümüzü açıp uykuda olduğumuzu fark edene kadar. En yükseğinden en aşağısına kadar elimizde bulunan her şey ölüm bizi bulana kadardır. Nasıl ki rüyada gördüğümüz mükemmellikten gözümüzü açıp uykudan uyandığımızda hepsi rüyada kalıyorsa, dünyada bulunan ve bize sunulan bütün güzellikler, nimetler ölüm anı geldiğinde hepsi dünyada kalacaktır.
Bundan dolayı gerçek saadet, gerçek nimet vericiyi tanıyıp verdiği nimetlerin şükrünü, en iyi şekilde eda edip elimizdekilerin kıymetini bilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder